Sunday 24 January 2016

`Zagreb` radyosunu ararken


Yine bir yılbaşı. Yine gezmeye bahane. Geçen sene Budapeşte`de Ankara`dan gelen arkadaşlarla da beraber olunca tatlı bir yılbaşı geçirmiştik, -15 derece soğuğa rağmen. Yılbaşında dışarının ne kadar soğuk olabileceğini unutup, yeni yıla Zagreb`te girme planlarımızı yaptık. Plan sadece Zagreb`den oluşmadı, yılbaşına girdikten sonra Zagreb`den araba kiralayıp sıcak(!) denizlere inmeyi hedefledik. Güzel bi planlamayla, arkadaşlarımız Onur ve Serap`la Zagreb otobüs biletlerimizi aldık. Onlar yılbaşından sonra Viyana`ya geri döndüler, aynı gün Murat`la Setenay`la deniz kıyısına sürmek için buluştuk.

2015`in son günü sabah erken saatte Zagreb`e koyulduk. Geçen günlerde yaşadığımız `depar atarak üçü ucuna otobüse yetişme` deneyimimizden sonra, inanılmaz ama gerçek, otobüsün kalkmasına yarım saat kala otobüs istasyonundaydık. İyi ki de erken gitmişiz, çünkü uzun bir sırası olan `check-in` diye bi uygulama vardı, yalancıktan pasaport-kimlik kontrolü gibi birşey. Bizim gibi yeni yıla Zagreb`te girmek isteyen çok insan olsa gerek, otobüs bayağı kalabalıktı, zorla yer bulduk. Yol sorunsuz geçti, sadece iki kere herkes otobüsten indirildi ve pasaport kontrolünden geçtik, bir sefer Slovenya`dan çıkarken, bir sefer de hemen ötede Hırvatistan`a girerken. Klasiktir, herkesin kontrolü 2 saniye sürerken, bizim kontroller 2-3 dakika sürdü, pasaportlar tarandı, çipler okutuldu vs. artık ne yapıyorlarsa. Her pasaport kontrolündeki yaşanan gerilim yaşandı, sorun yaşanmadığı için şükredilerek Hırvat topraklarına adımlar atıldı :)

5 saatlik yolculuğun sonunda 13:00 civarında Zagreb`e vardık. Tek ziyaret edebileceğimiz zaman dilimi, vardıktan hemen sonra olduğu için ve de hepimizde merak uyandırdığı için, çantalarla `Museum of broken relationships (biten ilişkiler müzesi)`ne doğru yola koyulduk (brokenships). Dünyanın heryerinden insanlar, biten ilişkilerinden kendilerine kalan eşyaları bu müzeye gönderiyormuş. Müzeden bir kaç hikaye:






Etkileyici, hüzünlendirici ve bol okuma gerektiren bir saatin ardından kendimizi gün ışığını kaçırmadan şehri görebilmeye adadık. Mısırcı amcanın patlamış mısırının kokusuna dayanamayıp, açlığımızı bi nebze bastırdık.



İki merdiven için raylı sistem yapmışlar diye söylenmedik mi, evet söylendik :)



Şehirden ilk izlenimler.. Viyana`daki Stephansdom`a benzerliğiyle dikkatimizi çeken Zagreb katedrali. Buarada Zagreb şehrinin de use-it haritası mevcutmuş, biz geç farketsek de use-it burada.



Bu da, İstiklal caddesine benzerliğiyle dikkatimizi çeken `Ilıca caddesi`.



Sonrasında, çabukça hostele gidip, odamıza yerleşip şehir merkezine geri geldik. `The Cherry Hostel` diye bir hostelde kaldık. Oda ne komforlu ne rahatsız, yani orta karar bir odaydı. Uygun fiyatından ve kalma yeri rezervasyonunda geç kaldığımız için pek fazla seçeneğimiz olmadığından, burayı tercih ettik. Aslında Airbnb`den ev ayarlaya çalıştık ama talep ettiğimiz bütün rezervasyon istekleri reddedildi, yoğunluktan herhalde. Neyse, hostele dönersem geri, asıl sürprizi sabahında yaşayacağımızdan henüz bihaberdik.

Bu sırada hava karardı tabi ki ve gece daha bi güzel oldu sokaklar.



Bilinçsizce fotoğraf çekildiğimiz bu teyzenin, Hırvat edebiyatında kadının da yer etmesini sağlayan ilk Hırvat kadın gazeteci ve yazar `Marija Jurić Zagorka` öldüğünü bir sonraki gün öğrendik. En meşhur eseri cadı avlarıyla ilgili `Grička vještica (The Witch of Grič)`mis, ama maalesef hiç bir kitabı İngilizce`ye çevrilmemiş henüz. Buraya not düşeyim, eğer birgün yeterli Almancam olursa, okumaya çalışayım.




Hırvat bi arkadaşımın tavsiye ettiği `Medvedgrad` isimli bir restoranda gıcık garsona rağmen yer bulmayı başardık. Yemekleri güzeldi. Ama hafızalarımızda yer eden, daha çok biralarıydı. Menünün fotoğrafını çekmemişiz ama, resimlerde masada görünen 6`sar küçük bardakta gelen kendi üretikleri 6 çeşit biranın tadına baktık. Devamlı ve dönemsel ürettikleri birçok bira çeşitleri var. Restoran birkaç yerde yeri var, bizim gittiğimiz `Tkalčıćeva` sokağındakiydi (www.pivnica-medvedgrad.hr/).




Soğukta Zagreb şokaklarında do(la)narak, punch ya da sıcak şarap içip ya da konserlere denk gelip hafiften dans edip ısınmaya çalışarak geceyi oniki ettik.




Ve yeni yıla Ban Jelačić meydanında havaifişekler eşliğinde kalabalığın içinde girdik.

Herkese MUTLU YILLAR!
Bu yıl barış ve hoşgörülü dolu olsun, öncekilere inat!

Hem soğuktan hem de yorgunluktan çok geç saate kalmadan hostelimize döndük. Yeni yıla yeni bir şehri gezerek girmenin mutluluğuyla, yorgun ama mutluyuz :) Zagreb`le asıl tanışma bir sonraki gün.

Hostelle ilgili bahsettiğim sabah sürprizi kahvaltının muazzam küçüklüğüydü. Güven`in yaşadığı hayal kırıklığı ve yüzüne yansıyan memnuniyetsizlik resime böyle yansıdı. Ufak bir şoktan sonra, durumu kabullenip, karnımızı sıkıca(!) doyurup, şehri keşfetmeye başladık.



`Marshal Tito` meydanındayız. Arkadaki sarı bina, Ulusal Tiyatro binası. Onun önünde, meşhur Hırvat heykeltıraş `İvan Meštrović`in en ünlü çalışması olan `hayat kuyusu` adındaki eser. Üstündeki insan motifleri bayağı etkileyiciydi.





  

Diğer köşede Zagreb Üniversitesi binası var. Bina girişinin önündeki oturan kadın heykeli, yine aynı heykeltraşın ellerinden çıkmış, Hırvat milletinin `durgun gücünü` sembolize ediyormuş. Bu meydanda, başka başka sanat müzeleri var.




Yol üstünde hakkı yenilmiş büyük bilim insanı Tesla`nın heykeline denk geliyoruz. Tesla, aslen Sırp kökenli. Doğum yeri şuanda Hırvat toprakları içerisinde kalıyor. Doğum yeri olan `Smiljan`, eskiden Avusturya imparatorluğu yönetimindeymiş. Durum böyle olunca, Tesla`ya hem Hırvatlar, hem Sırplar hem de Avusturyalılar sahip çıkıyorlar.



Ban Jelačić meydanının ismini aldığı zati muhterem, Avuştuya ordusunda başarılı mı başarılı parlak mı parlak bir Hırvat generalmış. Bu general, Hırvatların Avusturya imparatorluğundan haklar ve hatta özerklik elde edebilmeleri amacıyla, 1848`deki Macar ayaklanmasının bastırılması için Avusturya`ya yardımcı olmuş. Ama tabi ki de, sonuç hiç de beklediği gibi olmamış. Bu milli kahramanın heykeli, eskiden Avusturya`ya doğrultulmuş bi şekilde meydanda yerleştirilmişken, kominist otoriteler tarafından 1947`de kaldırılmış, son olarak da 1990`da meydana tekrar yerleştirilmiş.




Yılbaşı gecesi bolca vakit geçirdiğimiz, Tkalčıćeva sokağının girişindeki çok çok eski kilise.



Eski şehir`in olduğu tepeye tırmanırken, güneş sayesinde Zagreb`in manzarasına doyduk.





Rengarenk işlenmiş çatısıyla, St.Marx kilisesi.




Murat ve Setenay`la buluşmak için meydana inerken `Taş Kapı`dan geçiyoruz. Bu kapı, Ortaçağ zamanından beri hala ayakta duran tek eski şehir kapılarındanmış. Üzerinde `Bakire Mary`nin resminin olduğu bu kapı, 1700`lu yıllarda şehri yokeden yangında yanmayan tek seymiş. O yüzden, Bakire Mary kutsal oluvermiş, insanlar adak adamaya buraya gelir olmuşlar, gördüğümüz kadarıyla hala da geliyorlar.





Ve buluşma gerçekleşti. Altı kafadar muhabbet edebilmek ve karın doyurmak için, pazar yerinin kenarındaki lokale yerleşiyoruz. Ucuza bi güzel yiyip içiyoruz.




Güven`in gerçek sebze parçalı veggie pizzası



Mis ćevapčići`ler



Kalamarlar.. yamyamyam



Bir türlü netlenememiş, en son vazgeçilmiş ama hala buraya koyulmayı hakeden masamızın fotoğrafı.



Hep beraber geçirdiğimiz bir kaç saatin ardından, Onur ve Serap`la otobüs istasyonuna doğru uğurluyoruz.



Gezmeye devam.. Şimdi bir günlük Zagreb deneyimimizle, rehberlik ediyoruz :) `Fazışm kurbanları meydanı`na doğru yürüyoruz. Yol üzerinde, borsa binası.



Kim olduğunu çözemediğimiz ama çok güzel heykeli yapılmış olan karizmatik amca.



Yine tepedeyiz. Zagreb katedralinin gece görünümü.




Isınmak için ve tatlı ihtiyacımızı karşılamak için Tkalčıćeva sokağındaki `ıvıcai marica`ya gidiyoruz. Sonradan keşfettik, `Ivıcai marica` Hırvatça Hanzelle Gratel` demekmiş. Burası da bana tavsiye edilen yerlerden, hem restoran kısmı hem de pastane kısmi var. Pastalarının hepsi günlük malzemelerden yapılıyormuş. Biz keklerden o kadar etkilenmedik, belki geç saatte gittiğimiz içindir, bilemiyorum. Ama mekan çok şirindi.



Ve yavaşça hostele dönüp, yarınki Istria yolculuğumuz (Istria yazısı için:buraya) için biraz hazırlık yapıp, güzel bir uyku çektik. Böylece, Zagreb gezimizin de sonuna geldik.

O zaman, bu yazıyı da,
gezi boyunca mırıldandığımız,
`Akşam olur mektuplar hasretlik söyler,
Zagrep radyosunda lili marlen türküsü`
diyen Ahmet Kaya`yla bitireyim..



2015 Aralik, Gülşah & Güven & Onur & Serap & Murat & Setenay


No comments:

Post a Comment